“Kadın kadının kurdu değil, yurdudur.”

 

“Kadın kadının kurdu değil, yurdudur.”

“Kadın kadının kurdu değil, yurdudur.”

Selin Taftaf GKL Mezunu

Zorlu ve çetin iş dünyasını bir savaş arenasına benzetiyorum. Bu savaş arenasına, sırf kadın olduğumuz için 1-0 yenik giriyoruz. Arenada verdiğimiz çetin mücadele, ancak birbirimizi desteklediğimizde kolaylaşıyor ve anlam kazanıyor. Birbirimizin tecrübelerinden, pişmanlıklarından, başarılarından ilham almalıyız ki büyüyelim, güçlenelim ve gelecek nesildeki genç kadınlara arenaya adım atarken korkmamalarını ve kendilerine güvenmeleri gerektiğini gösterelim. Birbirimizin “kurdu” değil “yurdu” olalım ve hep dayanışmayla kalalım!

Dünya Ekonomik Forumu’nun yayınladığı Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu 2020’ye göre, kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip olabilmesi için en az 100 yıla ihtiyacımız var. Ücret eşitliği konusunda ise durum daha vahim: Kadınlar, ancak 257 yıl sonra yaptıkları eşit işler için erkeklerle aynı ücrete sahip olacaklar. Dolayısıyla, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, 21. yüzyılda olduğu gibi önümüzdeki onyıllarda da toplumsal bir sorun olmaya devam edecek. Durum, Türkiye’de de maalesef pek iç acıcı değil: İlgili rapora göre Türkiye, 153 ülke arasında, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından 130. sırada yer almakta.

Ülkemizde kadınların hayatın her alanında yaşadıkları cinsiyet temelli ayrımcılık, istismar ve şiddet, iş hayatına da yansımakta. “Cam tavan” sendromu olarak bilinen, iş hayatında kadınların yükselerek yöneticilik ve liderlik pozisyonlarına atanmalarının önündeki görünmez bariyerler, toplumdaki cinsiyet temelli kalıp yargılardan beslenmektedir. Bu kalıp yargılar doğrultusunda, kadınların “görevi” ev işleri, çocuk bakımı gibi işler olurken erkeklerin “görevi” ise “eve ekmek getirmek” olarak tanımlanır. Dolayısıyla, kadınların “yeri”, iş hayatından çok “ev” gibi düşünülür, kadınlar, çalışsalar bile ikincil, düşük ücretli ve güvensiz işlere “layık görülürler”. Sadece bununla kalmayıp, aynı zamanda da liderlik pozisyonları için yetersiz bulunurlar, potansiyel birer “anne olduklarından doğum izni, evlilik gibi sebeplerle sıkça izin kullanacakları görüşüyle “verimsiz” ve “şirket için maliyetli” çalışanlar olarak nitelendirilirler. Bu durum da gerek işe alımlarda, gerek ücretlendirmede, gerekse terfilerde kadınları erkeklerin oldukça gerisinde bırakır.

Cam tavan sendromu, kadınların profesyonel iş yaşamında karşılaştıkları onlarca sorundan sadece biri. Bu cam tavan sendromunun bir nebze de olsa önüne geçebilmek için genç kadınlarımızın hem eğitimleriyle hem de sosyal becerileriyle zorlu iş hayatına hazırlanmaları gerek. Benim de 2016 mezunlarından olduğum “Geleceğin Kadın Liderleri” projesiyle KAGİDER, işte tam da bunu hedefliyor. Yeni mezun genç kadınları iş hayatına hazırlamak için kişisel gelişim, sektörel bilgi, mülakat ve iletişim teknikleri, iş kanunu ve kariyer planlamaları konularını kapsayan eğitimlere katılan genç kadınlar kariyerlerine güçlü bir başlangıç yapmaya hazırlanıyorlar.

Verilen eğitimlerin yanında, benim için “Geleceğin Kadın Liderleri” programının en güçlü yanı, kendim gibi kariyerinin daha çok başında, pusulasını bulmaya çalışan gemici misali şaşkın, telaşlı ancak bir o kadar da hevesli birçok genç kadınla tanışarak yalnız olmadığım görmekti. Program sonunda dahil olduğumuz e-posta ağıyla iletişimimiz hiç kopmadı, aksine her yıl düzenlenen proje ile “kız kardeşlik çemberimiz”e, cam tavanları ezerek gelecekte çok başarılı kadın liderler olacak bir çok genç kadın arkadaşımız dahil oldu. Bir mesajla bazen problemlerimizi, bazen umutlarımızı, bazen de hayallerimizi paylaştık, hala da paylaşıyoruz. Mentorlarımız da bize destek vermeye, yol göstermeye ve bizimle tecrübelerini paylaşmaya devam ediyorlar.

Zorlu ve çetin iş dünyasını bir savaş arenasına benzetiyorum. Bu savaş arenasına, sırf kadın olduğumuz için 1-0 yenik giriyoruz. Arenada verdiğimiz çetin mücadele, ancak birbirimizi desteklediğimizde kolaylaşıyor ve anlam kazanıyor. Birbirimizin tecrübelerinden, pişmanlıklarından, başarılarından ilham almalıyız ki büyüyelim, güçlenelim ve gelecek nesildeki genç kadınlara arenaya adım atarken korkmamalarını ve kendilerine güvenmeleri gerektiğini gösterelim. Birbirimizin “kurdu” değil “yurdu” olalım ve hep dayanışmayla kalalım!

Benzer Gönderiler...

Kendinden Asla Vazeçme

Kadınlara yönelik önyargı, baskı kurma çabası ne yazık ki hız kesmeden devam ediyorken biz kadınlar güçlü ve dimdik durmalıyız. Bazen umutsuzluğa düşsem de kendimden vazgeçmediğim hikayemin bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum. Biz güçlü kadınlar olarak hiç vazgeçmemeli, hep gücümüzün farkında olarak kendimize inanmalıyız. Elbet bir gün güzellikler ve hak ettiğimiz bizi bulacak. Sıkıntılar hep var, hep var olacak. Ancak unutmayın ki yalnız değilsiniz ve kendinize inanmaktan asla vazeçmeyin.