Los Angeles mi New York mu

 

Los Angeles mi New York mu

Los Angeles mi New York mu

Zeynep Begüm Öder GKL 2010 Mezunu

Los Angeles mi New York mu Karar Sürecinin İlk Yazısı. Neden Los Angeles'ı secmelisiniz?

Su siralar en fazla soru gelen konulardan biri yurt disina yerlesmekle ilgili. Hazir konu bu kadar populerken ben de 3 sene once ciktigim bu yolda hangi sehirde yasayacagima nasil karar verdigimi, sonra neden cok severek geldigim sehirden baska bir sehre tasinma karari verdigimi sizlerle paylasmak istedim.

"Yok burada olacak gibi değil, karar verdim ben Amerika’ya gidiyorum!" kararini verdikten sonra ikinci en onemli soru cumlesi gelir "Peki melekler sehri Los Angeles mi, yoksa kurtlar sofrasi New York mu?"

3 seneyi geçen Amerika yolculuğumun 10 ayini Los Angeles (LA)'da sonrasinda da New York (NYC)’da devam ettiren biri olarak size gözlemlerimi aktarmak istedim.

Siz bir goz atin, kendinizi ve hayallerinizi nerede bulup, mutlu hissedecekseniz biletinizi oraya alın derim ben.

Melekler Şehri: Los Angeles

Bence ismini sonuna kadar hak eden bir sehir.

Hani markali konut projelerinde ev almadan once size yasayacaginiz o muhtesem hayatin once maketini gosterir sonra o hayali size satarlar ya, Los Angeles’ta bence cennetin maketinin yapılıp insanlara sunulmus hali.

Güneşin en harika dogup, battığı yerlerden biri bir kere. Uçsuz bucaksız sahilleri, palmiyeler altında tertemiz sokaklarda yürürken (ki çoğu zaman arabada klima açık bir şekilde vaktiniz geçecek) kendinizi lutfen zaman burada donsun ve sonsuza dek bu sekilde kalayim dersiniz. Filmlerde gormeye alistigimiz çoğu Hollywood sahnesinin icerisinde buluyorsunuz kendinizi. Sehir kadar yasayan kitlede hem fiziksel hem de sicakkanlılık olarak gerçekten çok iyi. LA'da yaşarken, özellikle İstanbul'dan taşınmış biri olarak kendinizi Izmir'de gibi hissedersiniz. İnsanlar rahattır, kimsede iş stresi, koşturmaca yoktur. Anın keyfini yaşarlar. İs güç muhabbetlerinden çok,''Sörf yapmaya bu hafta nereye gideceksin, bir arkadaşın evinde bir havuz partisi var sen de gelir misin?'' gibi sohbetlerin içerisinde bulursunuz kendinizi.

Gelelim madalyonun diğer kısmı yani rüyadan sıyrılıp hayatın gerçekleri kısmına. Amerika'ya geliş amacınız gerçekten ne? Bunu kendi içinizde defalarca sorup, gerçek nedeninizi kendinize dürüstçe itiraf etmelisiniz.

Genelde iki ana neden oluyor: Birincisi; yillardir kurslarda ve okullarda aldığımız dil egitimlerinin "Anlıyorum ama konuşamıyorum." dan bir adım öteye geçirememekten dolayı konuşma sıkıntısını aşma motivasyonuyla buraya gelenler, ya da hazırlık okudum kendimi ifade edebilecek kadar ingilizce biliyorum ve bir sertifika / akademik programa kayit olmak istiyorum. Böylece hem biraz tatil yaparım hem de CV’imde güzel durur, dönünce de aile şirketinde ya da kurumsal bir şirkette çalışmaya başlarım diyorsanız sizi de ilk gruba alalım.

Ikinci grup ise özel sorunlar, maddi sıkıntılar, ya da hayallerindeki işi yapmanın en doğru yerinin Amerika olduğunu düşünen girişimci, mücadeleci, cesur olduğu kadar biraz da çılgın olan kitle.

Bende ikisi de vardı, önce şu dili bir halledeyim sonra hemen bir girişim yapmalıyım motivasyonuyla gelmiştim. Ben Los Angeles’ı seçtim ama seçme nedenim arasında mantıklı tek nedenim Amerika'da tek bir tanıdığımın olmaması, bu nedenle çok yakın bir arkadaşımın beni LA'da yasayan bir arkadaşına göndermesiydi. Başka da hiç bir sebebim yoktu. Buna rağmen bu zamana kadarki gözlem ve deneyimlerime göre dil geliştirme amacım için doğru şehirle başlamıştım. Sizin için de dil ya da eğitim için geliyorsanız benim nacizane önerim Los Angeles’a, ya da California’daki San Diego, San Francisco gibi şehirlere gitmenizdir. Özellikle UCLA’in hem dil okulları hem de sertifika programları gerçekten araştırmaya değer. Ben UCLA'in dil okuluna gittim, diğer okullara göre biraz pahalı ama kesinlikle 1 dönem bile gitmeniz ingilizcenizde çok ama çok ilerlemenize sebep olacak. Sertifika programlarında ise 9 aylık eğitimden sonra size OPT denilen 1 senelik çalışma izni veriyor, bunun ne kadar kıymetli birşey olduğunu buraya geldikten sonra daha iyi anlayacaksınız. Çünkü öğrenci olarak okulunuz haricinde hiç bir yerde çalışma izniniz yok. Küçük bir dil okulunda ise çalışma fırsatı tam bir hayal. LA'da  9-10 ay güzel tatil yapar, çok güzel arkadaşlıklar edinir,  ingilizcenizi de Amerikalılarla arkadaş olma ihtimaliniz yüksek olduğu için daha kolay ilerletirsiniz. Güzel Meksika yemekleri yer, iyi alış veriş yapar, Coachella, Burning Man festivallerine gider, iyi müzik dinler, bu hafta sonu da Vegas’a gidelim der çok eğlenceli anlar yaşarsınız. Cebinizdeki son kuruşa kadar tatil, eğitim vs yapıp Türkiye’ye geri dönüp kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Bu ilk opsiyon. Kalıp devam edeyim diyorsanız Los Angeles iş bulma açısından çok kısıtlı bir şehir. Öğrenci olarak size calisma imkanı verecek yerler sadece kiosklar, yani AVM’lerde veya sahillerde açılan küçük seyyar satış yapılan kutu şeklinde dükkanlar. Tabi bu kadar öğrencinin olduğu bir şehirde arz talep dengesizliğinden ötürü iş bulamamanız ya da bulup en ufak bir hatada size saat verilmediğini görüp tekrar iş aramak zorunda kalabilirsiniz.

Ben İstanbul' da, yoğun şehir hayatının koşturmasına alışkın biri olarak Los Angeles kadar sakin, zamanın 4-5 kat yavaş aktığı, paranın da bir o kadar hızlı harcandığı şehirde, 3-4 ay geçirdikten sonra bana burada sanki yıllardır yaşıyormuşum, hissi vermeye başlamıştı. Özellikle girişimci olmak istiyorum, yeni fikirler üreteyim, bu alandaki uzman kişilerle tanışayım demek istediğinizde Los Angeles çok kısıtlı kalabilir.  Hollywood'dan dolayı, daha çok film ve müzik alanında çalişan, eğitim gören kişilerle yolunuzun kesiştigi bir sehir LA. Ben bütün birikimimi 10 ayda tuketip, cebimde kalan son 1000 dolar ile dönüş biletimi almak üzereyken New York'a taşındım. 

New York, Amerikan Rüyası denince gözümüzde canlanan ilk resim.

Nasıl New York'a geldim, peki siz neden gelmelisiniz yazının ikinci kısmında.

O zamana kadar size Los Angeles’la ilgili iyi hayaller! 

 

Benzer Gönderiler...

Kendinden Asla Vazeçme

Kadınlara yönelik önyargı, baskı kurma çabası ne yazık ki hız kesmeden devam ediyorken biz kadınlar güçlü ve dimdik durmalıyız. Bazen umutsuzluğa düşsem de kendimden vazgeçmediğim hikayemin bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum. Biz güçlü kadınlar olarak hiç vazgeçmemeli, hep gücümüzün farkında olarak kendimize inanmalıyız. Elbet bir gün güzellikler ve hak ettiğimiz bizi bulacak. Sıkıntılar hep var, hep var olacak. Ancak unutmayın ki yalnız değilsiniz ve kendinize inanmaktan asla vazeçmeyin.