İkinci Dil Öğrenimi Okul Öncesi Dönemde Başlamalı mı?

 

İkinci Dil Öğrenimi Okul Öncesi Dönemde Başlamalı mı?

İkinci Dil Öğrenimi Okul Öncesi Dönemde Başlamalı mı?

Dilek N. Tekin GKL 2012 Mezunu

Çocukların ne kadar hızlı, çabuk ve hevesli öğrendikleri hepimizin bildiği bir gerçektir. Bu nedenle çocuklar; yaşam enerjileri yüksek, neşeli, meraklı, her zaman öğrenmeye açık bireylerdir. Onlar sünger gibi bütün bilgileri anında olduğu gibi çekerler. Dil öğrenme süreçleri de böyle işler.

Kreş ve Anaokulları çocukların ikinci dil öğrenmeleri için en uygun ortamlardır. Çocukların davranışsal olarak gelişme dönemlerinde sosyal çevreleriyle ve en önemlisi oyunlarla edindiği tecrübeler kalıcıdır ve etkileyicidir. Okul yöneticileri, öğretmenler ve veliler bu dönemde çocukların ikinci dil eğitimini önemsemelidir. Dil eğitimi ne kadar erken başlarsa o kadar kalıcı ve kolay olur. Araştırmalar gösteriyor ki çocuklarda 3 – 6 yaş arası dil kazanımları için en hızlı dönemdir, verimlidir, etkileyicidir ve kalıcıdır. Böyle bir avantaj varken neden önemsemiyor ve erteliyoruz ki?

Akıllara gelen en önemli soru da; Çocukların acaba bu yaşta ana dilleriyle ikincileri birbirleriyle karıştırmaları mümkün mü? Elbette çocuklar öğrenirken yukarıda belirtilmiş nedenlerde olduğu gibi bilgiyi doğrudan alır ve belleğine yerleştirir. Bu yaşlar kelime bilgisi için maksimum öğrenmenin olduğu yaşlardır. Ne var ki anadillerini öğrenirlerken de kavram karmaşası yaşarlar. Çünkü edinilen bilgiler zamanla anlamlı hale gelmektedir. Yani çocuklar davranışsal olarak farkında olmadan öğrendikleri bu birikimi ilerde açığa çıkararak her şeyi daha kolay hale getireceklerdir. Bu nedenle vakit kaybetmenin bir anlamı yoktur. Çocuklar ilerleyen yaşlarda başlayacakları ikinci dile ‘yabancı’ kalarak durumu zorlaştıracaklardır. Örneğin; iki dille eğitim veren anaokulunda İngilizce sayı saymaya başlayan çocuklar bir sonraki adım olan hesaplama yaparken zorlanmadan direkt cevap verebilmiştir. Ancak İngilizceyi sonradan öğrenen ilkokul öğrencileri önce sayının Türkçesini aklına getirip daha sonra onun İngilizce söylemini düşünerek cevap verebilmiştir. Aynı şey okuma ve anlamada da yaşanmıştır. Okuduğunu anlatmak isteyen çocuklar onu önce ana dilinde yorumlayarak sonra İngilizcesini dile getirmeye çalışmışlar ve hatta gramer olarak doğruluğunu düşünerek vakit kaybı yaşamışlardır. Yani günümüzde anlıyorum ama konuşamıyorum durumudur. Bu çocuklar için ikinci (yabancı) dil sınavlarla ve belli kalıplarla konuşmaya çalıştıkları bir dersten ibarettir.

Sonuç olarak vakit kaybetmenin bir anlamı yoktur. Çocukların dil gelişimleri için onlara uygun ortamlar ve vakitler kazandırılmalıdır. Oyunlarla yaparak yaşayarak öğretme ve destekleme kaçınılmazdır.

  • Peki, nasıl aktiviteler uygulamalıyız?

Öncelikle basit düşünmek gerekir. Herhangi bir nesneden oyun üretilebilir, birlikte verimli ve eğlenceli zaman geçirilebilir. Örneğin; İngilizce aktiviteler için İlgi çekici bir İngilizce kutusu olmalı. Bu kutu çocuklarda heyecan uyandırmalı. İçinden herhangi bir nesne çıksa da çocukta merak ve ilgi uyandıracaktır.  İngilizce oyun başladığı anda Türkçe konuşulmadan devam edilmeli. İstikrar korunmalı. Çocuk ilk başlarda Türkçe konuşmaya yeltenecektir fakat yönetimde istikrar olduğu sürece çocuk zamanla alışacaktır. İlk başta çok basit cümle kalıplarıyla ısındırma yapılmalıdır. Örneğin; aktivite sadece “What is this?, This is, There are” cümleleriyle ibaret olabilir. Dil kartları ya da 3 boyutlu nesne zenginliği ile alıştırılmalıdır. Sonunda ödül olmalıdır. İlk zamanlarda ödül önemlidir. Ödül sistemi İngilizce oyun saatleri için ayrı olmalıdır. Bir ödül panosu hazırlanmalı ve bir hedef belirlenmeli. Örneğin; her İngilizce saatinden sonra bir yıldız, gülen yüz gibi simge kazanan çocuk 10 defa kazanınca bir ödül kazanacak. Ödülün şekli önemli değildir. Çocuğu mutlu etmesi yeterlidir. İstediği bir oyuncak, parka gitmek vb. olabilir. Çocuğun ilgi ve beklentilerine göre değerlendirilmelidir.

Benzer Gönderiler...

Kendinden Asla Vazeçme

Kadınlara yönelik önyargı, baskı kurma çabası ne yazık ki hız kesmeden devam ediyorken biz kadınlar güçlü ve dimdik durmalıyız. Bazen umutsuzluğa düşsem de kendimden vazgeçmediğim hikayemin bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum. Biz güçlü kadınlar olarak hiç vazgeçmemeli, hep gücümüzün farkında olarak kendimize inanmalıyız. Elbet bir gün güzellikler ve hak ettiğimiz bizi bulacak. Sıkıntılar hep var, hep var olacak. Ancak unutmayın ki yalnız değilsiniz ve kendinize inanmaktan asla vazeçmeyin.